KELEBEĞİN RÜYASI FİLMİNİN ANALİZİ...

Merhaba reçellerim mutlu, huzurlu akşamlar hepinize...
Bugün Kelebeğin rüyası filmine gittim. Güzel dokunaklı, etkileyici son zamanlarda elle tutulur bir konunun işlendiği bir film. Oyuncuların oyunculukları görsel, inandırıcı özellikle Kıvanç Tatlıtuğ (Muzaffer) ve Mert Fırat (Rüştü) sanki gerçek bir verem hastası gibi insanı etkiliyor. Veremin bir insanı nasıl da günden güne erittiğini, öksürme ve kan kusma sahnelerinde bir kez daha çok net bir şekilde izliyorsunuz. Belçim Erdoğan'ın kıyafetleri o dönemi iliklerinize kadar hissetmenizi sağlıyor. Ama bana sorarsanız Belçim'in tipi biraz büyük kalmış daha çıtı pıtı biri olsaymış daha iyi olurmuş. Tabii işin içinde Yılmaz Erdoğan olunca bunun başka seçeneği de kalmıyor:)



İki şairin yaşamı, hayatı mücadelesi sanatı nasılda ciddiye aldıkları. Benim şair ve yazar yönüm ağır bastığı için filmde okunan şiirler muazzamdı. Behçet Necati roluyle Yılmaz Erdoğan'ın o iki öğrenciye yardımları dikkat çekici.Ve en önemlisi bir şairin ya da yazarın yazdıklarının değer görmesi ilgilenilmesinin nasıl da önemli olduğu şiddetle vurgulanmış. Ve bütün eli kaleme değen herkesin kurduğu hayalleri çok ince bir şekilde işlenmiş.

Ve aşkın  saf ve körpe yüreklere girmesi, yerleşmesi hasta bir kalbin çarpması tek tek gözlerinizin önünde yaşanıyor. Ve en önemlisi bu hikayenin gerçek olduğunu bilmek filmi daha bir içine girerek izlemenizi sağlıyor.

Ben sevdim sanat işlendiği için, şairlerin hayalleri, istekleri ve hastalıkları hepsi bir bütün oluşturmuş. Ve tabi sonunda ağladım hüzünlü, içten, samimi bir şekilde gözyaşlarınızı tutamıyorsunuz...

Bir daha ki filmde buluşmak üzere hoşçakalın reçellerim...

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.